:::Cumhuriyet İ.Ö.O:::
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Korkuyorum Öğretmenim

Aşağa gitmek

Korkuyorum Öğretmenim Empty Korkuyorum Öğretmenim

Mesaj  KoC Paz 30 Ara. - 10:34:21

Korkuyorum Öğretmenim

Sevgili öğretmenim Hatice Bucalı’lara ithaf edilmiştir.

KORKUYORUM ÖĞRETMENİM

“Kardelen Ayşe/ Kardelen Ayşe
N’apıyorsun bize söyle? ”
Bu günlerde bu melodi ile başlayan reklam filmi sıkça şenlendiriyor tv ekranlarını. Çocukluğumuzu yad ettiren melodisi ve verdiği mesajla sevimli bir reklam. Biz yetişkinleri içeriği ile ilgilendirirken, çocukların ilgisini de müziği ile ilgilendiriyor. Çoğu diline dolamış durumda.

Dün derse girdiğimde sınıfın afacanı Uğur tüm şirinliği ile gülümseyerek başladı bu dizeleri mırıldanmaya. Muzip öğrencim isim bölümünü bana uyarlamış bir yandan söylüyor, bir yandan tempo tutuyor. O kadar sevimliydi ki başladım gülmeye.

Onlar sessiz okuma yaparken, her birini teker teker izledim. Zaman zaman öğrencilerimi izlerim ve onların yıllar sonraki hallerini hayal ederim. Bu bana tarifi imkansız bir heyecan verir. Sonra onları ilk tanıdığım o ilk günü hatırladım. Geçen zaman içinde ne çok değişmiştiklerini görünce hayli şaşırdım.Yüzleri gibi halleri, tavırları da oldukça değişmişti. “Ne güzel! ” dedim kendi kendime. “Benim gözlerimin önünde günden güne büyüyorlar, Gün gelir,. Onların büyümesine tanık olduğum gibi çocuklarınınkini de görürüm belki.” Kaldığım yerden devam ettim onlardan gizli oyunuma. Her birinin geleceği ile tahminler yaptım kendimce. Mert’te bu dil varken kesin avukat olurdu. Gülşah hanım hanımcık bir doktor, Uğur sempatik bir oyuncu Taylan iyi bir siyasetçi, Sedanur idealist, mükemmel bir öğretmen. Evet inanıyorum ki o harika bir öğretmen olurdu. Belki gün gelir birlikte bile çalışırız. Hayali bile hoş…
İşte o an film sanki tersten sarılmaya başladı. Şimdi ben öğrenci sırasındaydım, masadaki ise Hatice öğretmenim. Her zamanki gibi gülen yüzü ve sevgi dolu bakışları ile bana bakıyordu. Kim bilir belki de az önce benim öğrencilerim için düşündüklerimi o da benim için düşünüyordu.

Hatice Öğretmenimi 6. sınıfta tanıdım. O dönem benim için oldukça sıkıntılı ve zor bir dönemdi. Hayatmda herşey alt üst olmuş, çocuk yüreğim bir girdabın içinde sıkışıp kalmıştı.Babam devlet memuruydu ve o yıl tayini bu ücra, soğuk şark ilinin adeta unutulmuş minicik ilçesine çıkmıştı.Tüm arkadaşlarımdan, okulumdan, büyük kentin tüm imkanlarından ayrılmış, dilini bile anlayamadığım bana tamamen yabancı bir yere gelmiştim.Gerçi okulda Türkçe konuşuluyordu konuşulmasına ama; daha kapıdan çıkar çıkmaz tüm sesler,sözler anlamsızlaşıyordu.Burada kendimi tamamen yalnız ve mutsuz hissediyordum.

Terör bugün olduğu gibi o gün de yüreklere çöreklenmiş, huzura hain pusular kurmuştu. Sadece asker değil bütün memurlar, özellikle polis ve öğretmenler hedefti. Lojmanın dışına çıkmamız genelde sınrlıydı. Hem bu korkulardan, hem yerel dili anlayamayışımızdan, hem de yabancı olduğumuz için dışlanmamızdan olsa gerek yaşıtlarımızdan da kopuktuk. Hayat sadece ev ve okuldan ibaretti adeta. Sanki ruhum cendere içine alınmış sıkıldıkça sıkılıyordu. Gün be gün daha da kapana kısıldığımı hissediyordum.

Hatice Öğretmen matematik öğretmenimizdi. Ancak boş geçen bütün derslerin kurtarıcısı da oydu. Hatta uzun bir dönem 6 dersimize de o giriyordu. Anlayacağınız okulun bel kemiği, her derde deva “aspirin öğretmen”oydu. O yıllar o şu an benim olduğum yaştaydı. Hiç evlenmemiş, hayatını anne babasına ve işine adamıştı. O zamanlar pek farkedememiş olsam da şimdi düşünüyorum; ne kadar idealist ve ne kadar da cesurmuş. Pekçok kişi bir yolunu bulup “BATI”ya tayin aldırırken o tek başına yıllarca aynı okulda çalıştı. Birilerinin boş bıraktığı yerleri doldurmaya çalıştı.Geceler fen, Türkçe, İngilizce çalışıp gündüz gelip bize anlattı. Üstelik bunu mecburiyetten değil; zevkle, sevgiyle yaptı. Eğer onu tanıma şansınız olsaydı; gözlerinden gönlünün güzelliğini anlardınız.

Bazı günler bizi alır gezmzye, pikniğe götürürdü. Saatlerce bizle oturur, bize çocukluğunu, ailesini, İzmiri, Buca’yı anlatırdı. Biz de ona hayallerimizden, sevinç ve kederlerimizden söz ederdik.

O güzel bahar gününü birlikte gittiğimiz “Küpar”ı, boynuna taktığımız kır çiçeklerinden oluşan renkli kolyeyi bu gün bile hatırlıyorum. Hayali gözlerimde, sesi, sözleri hala kulaklarımda:
“-Çocuklar! Sizler aynı vatanın, aynı toprağın çocuklarısınız. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın birbirinizi sevin.Hiç kimsenin sizleri bölmesine fırsat vermeyin. Aynı vatanın kardeş evlatları olun. Toprağınıza, devletinize sahip çıkın.”

Gerçekten de öyle oldu. Öğretmenim bizleri sık sık bir araya getirdi. Çok güzel arkadaşlıklar kurduk birbirimizle. En yakın arkadaşım İnci’ydi. Dilimiz farklıydı, adetlerimiz ayrıydı belki; ama bu bizim dostluğumuza engel olmadı. Ben onlara giderdim annesi otlu peynirlerle ağırlardı beni. O bize gelirdi anneciğim mantılar açardı ona. Herkes en özelini sunardı birbirine. Çocuk da olsak biz şunu anlayabilmiştik o yaşımızda: Birbirimizi sevmemiz için ayrılıklarımız değil, aynı olan yanlarımız, sözün özü “İNSAN” olmamız yeter de artar bile. Ne acıdır ki çocukların başarabildiği bu güzelliği koca koca, kelli felli adamlar yapamıyor. Yazık ki ne yazık!

Bir tarağın dişleri gibiyiz,
Hepimiz bir diğeri ile eşit.
Belki farklı,
Diğerinden dilimiz,
Belki de rengimiz,
Ama hepimiz soluyoruz aynı havayı.
Öteki kadar muhtacız her birimiz
Aynı somuna,
Aynı suya,
Damarlarımızda akan kanın rengi,
Candan aziz bildiğimiz vatanımız,
Kederlerimiz,
Sevinçlerimiz,
Gidenlerin ardından yaktığımız
Türkülerimiz aynı.
İnançlarımız ayrı belki,
Sevdalarımız,
Hayallerimiz,
Düşlerimiz apayrı.
Baş gözüyle değil,
Bakarsanız yürek gözünüzle,
“Diğeri” saydığınıza,
Göreceksiniz
Ayrı olanlar aynılaşır eninde sonunda,
“Öteki”sandığın “SEN”sindir aslında! ...

Ah, öğretmenim! Şu an sana olan saygım binlerce kez daha da arttı. Senin o zamanlar da yapmaya çalıştığın şeyin önemini şu an çok daha iyi anlıyorum. Güzel ülkem, canım memleketim zor günler geçiriyor. Gencecik fidanlarımız, misk kokulu goncalarımız daha açılmaya bile fırsat bulamadan vatan topraklarına düşüyorlar birer birer. İçlerinde benim öğrencilerim bile var belki, kimbilir? Hem ne farkeder ki sonuçta hepsi bizim gülümüz, geleceğimiz, yavrularımız! İçim yanıyor öğretmenim, günlerdir içimiz yanıyor! Bu cennet vatanın insanları birtakım suni ayrımlarla birbirine düşürülmeye çalışılyor. ”Böl, Parçala,Yut “ filminin bilmem kaçıncı tekrarı oynatılmaya çalışıyor..

Biliyor musun öğretmenim çok korkuyorum. Senin bizlere yaşattığın bu yüce duyguları, bu güzellikleri, bu değerleri başka çocuklar yaşayamazsa diye korkuyorum. Kürt,Türk’ü; Laz, Çerkesi; Gürcü Azeriyi dışlarsa diye korkuyorum. İNCİ’NİN, BENİM İNCİ’MİN OĞLU GÜN GELİR DE BENİM OĞLUMLA HASIM OLURSA diye korkuyorum. İşte bu yüzden o güzel bahar gününde Küpar’da olduğu gibi senin dizinin dibinde, yine inciyle elele seni tekrara tekrar dinlemek ve o günü yaşamak istiyorum yeniden öğretmenim!

Düşünüyorum da ne kadar şanşlıymışım. Kardelenler kadar azimli ve güçlü bir öğretmenim varmış. Teröre, yalnızlığa ve nice güçlüğe rağmen tek başına mücadele etmiş, ayrılıkları birleştirmeye çalışmış o narin bedeniyle. Ve kendisi bilmese de güneşe ulaşmış. Dün dizinin dibine oturttuğu öğrencisi bu gün onun yerinde oturuyor ve öğrencilerine sesleniyor:

“Çocuklar! Sizler aynı vatanın, aynı toprağın çocuklarısınız. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın birbirinizi sevin. Hiç kimsenin sizleri bölmesine fırsat vermeyin. Aynı vatanın kardeş evlatları olun. Toprağınıza, devletinize sahip çıkın! .”

Derya Akgün
KoC
KoC
Admin

Mesaj Sayısı : 341
Yaş : 30
Kayıt tarihi : 12/12/07

https://kankiyiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz