:::Cumhuriyet İ.Ö.O:::
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Anneciğim Seni Seviyorum

Aşağa gitmek

Anneciğim Seni Seviyorum Empty Anneciğim Seni Seviyorum

Mesaj  KoC C.tesi 22 Ara. - 11:56:56

PAŞAM’A

Anneciğim Seni Seviyorum
Mini mini küçücük ellerini sımsıkı yummuş,avazı çıktığı kadar bağırıyordu.Hastane odası tüm hastane odaları gibi kasvetli ve o kendine has kokusu ile insanın içini bayıltacak kadar da ağırdı.
Narkozun etkisinden yavaş yavaş uyanan çiçeği burnunda anne, refakatçisine duyulmayacak kadar kısık bir sesle sordu:
-“Bebeğim nasıl? Eli ayağı düzgün mü? Sağlıklı mı? ”
-“Nur topu gibi bir oğlan.”diye cevapladı anneanne
-“Hem güzel hem de iri bir bebek.”
Genç anne mutluydu. Dokuz aylık beklenti sona ermiş, günlerce merakla içinde büyüttüğü bebeciği dünyaya “merhaba” demişti. Eğildi bebeğe şefkatle baktı. Gözünden iki damla, süzüldü yanaklarına. Bu gözyaşları canının acısını bastıran sevin gözyaşlarıydı…
Aradan günler geçiyordu büyük bir hızla. Genç anne toparlanmış, okuluna, öğrencilerine geri dönmüştü. Şimdi daha mutluydu.
Evde gün be gün büyüyen “Paşa” sı, okulda ise aşkla sevdiği öğrencileri vardı. Daha ne isterdi ki Deniz öğretmen?
Hayelleri hep minik Mehmet’in üzerineydi. Ah Mehmet bir konuşsa! Ah Mehmet bir yürüse! Ah Mehmet bir okula başlasa! Anneciği ona kitaplar okusa, okutsa. Birlikte Alice’nin Harikalar Diyarı’na gitseler,Denizler altında Yirmi bin Fersah’ları kat etseler,80 günde Devri Alem yapsalar! ...
Bir gün şaştı kaldı Deniz öğretmen! İki buçuk yaşındaki Mehmet okuyordu. Hayır bu imkansız diye düşündü anne. O daha çok küçük. Ama sonunda oda inandı ki minik Mehmet okuyabiliyordu. Ufacık boyuna bakmadan Arapça, Farsça kelimeleri bile okuyor, kütüphanedeki kitapların isimlerini bile ezbere biliyordu. Üç yaşındayken İstiklal Marşı’nın on kıtasını bile adını söyler gibi rahatça söylüyordu.
Tüm tanıdıklar, eş dost, akrabalar biraz hayret, biraz gıpta ile bakıyorlardı, Mehmet’e. Mehmet’i artık herkes tanır olmuştu. Adı “Dahi Çocuk”a çıkmış, gazetelere ve televizyonlara haber bile olmuştu. Artık öğrenciler bile Deniz öğretmeni “Mehmet’in annesi” olarak anar olmuştu! ...
Her şey oldukça yolunda gidiyordu. Buna rağmen genç baba tedirgindi. “Bir şeyler yolunda gitmiyor” diye düşünüyordu. Evet oğlu çok akıllıydı. Bir takım üstün niteliklere sahipti. Herkesin gıpta ettiği bir çocuktu. Ama! ?
Neden çevresine bu kadar ilgisizdi? Neden vücut direnci bu kadar zayıftı? Neden dünyada tek başınaymışcasına yaşıyordu? Oyun oynamıyor, çocuklarla birlikte olmuyordu? Binlerce “neden” beynini kurcalayıp duruyordu. Bir gün bu kaygılarını eşi ile paylaştı baba.
-“Hayır! ” dedi anne.
-“Mehmet’in bir şeyi yok, sadece üstün zekalı çocuklar gibi biraz farklı.”
Ancak kendine itiraf edemese bile o da bir şeylerin yolunda olmadığının farkındaydı aslında. Ama hissettiklerinin kelime olarak şekillenmesinden ölesiye korkmaktaydı.
Sonunda bir zeka testi yaptırmak için büyük bir üniversite hastanesinin yolunu tuttular. Bir yığın işlem, tahlil,araştırma,konseyler,kurullar vs…yapıldı. Türkiye’nin en ünlü çocuk psikiyatristi, bu işin duayeni anne, babanın beynini oyan o şüpheye son noktayı koydu:
-“Çocuğunuz üstün zekalı. Ancak bu çok da önemli değil. Asıl şu ki çocuğunuz “OTİSTİK! ”
Otistik.Otistik,Otistik! ...Bu sözler balyoz gibi indi annenin beynine “Rüyadayım herhalde.” diye düşündü. “Bu bir kabus! ” Az sonra uyanacağım ve hayat kaldığı yerden devam edecek.”
Ancak böyle olmadı. Her şey fazlasıyla gerçekti. Kendisi gerçekti. Doktor gerçekti ve en kötüsü Mehmet’in özrü gerçekti.
Ünlü uzman tane tane anlattı:
-“O şu anda kendi iç dünyasında yaşıyor. Dış dünyanın farkında bile değil. Bu yüzden sosyalleşemiyor. Hayatı algılayamıyor ve hayatın dışında kendi dünyasını kuruyor.”
“-Bu tam olarak ne demek” diye perişan bir sesle sordu anne.
“-Kısacası, dedi doktor bey: “Eğer sosyalleşemezse kendi hayatını kuramaz,askere gidemez,bir işte çalışamaz,bir eğitim hayatı olmaz. Yani okuyamaz. Saksıdaki çiçek gibi bakıma muhtaç,yaşar gider.”
Deniz öğretmen yıkıldı o an. Beyninden vurulmuşa döndü. Demek oluyordu ki her gün onlarca öğrenciyi eğiten,onları yetiştiren,sevgisi ile büyüten bu öğretmenin kendi çocuğu bu güzellikleri göremeyecekti. Demek ki Deniz öğretmenin hayellerini süsleyen okul formasını giyemeyecek,” Anne bu gün bir yazılım var.”,” Anne bu gün tahtaya kalktım,aferin aldım” diyemeyecekti! .. Herkesin çocuğuna yüreğini, kollarını açan Deniz öğretmen okul sıralarında kendi “PAŞA” sını “Gözünün nurunu”,”canının içini”,”bebeğini” göremeyecekti.
Ağladı Deniz öğretmen saatlerce, günlerce, aylarca ağladı.“neden? ” diye sordu.“Neden o? ” “Neden biz? ”Ama ne yazık ki cevabı yoktu bu sorunun.Tüm Türkçe_Edebiyat sorularını anında gözü kapalı cevaplayan Deniz öğretmen soruyu cevaplayamadı bir türlü. Düşündü, düşündü, düşündü…
Önce isyan etti, sonra inkar Önce kendini suçladı sonra herkesi. Ama çok sonraları kabullendi. Bu kimsenin suçu değildi. Bu ne Mehmet’inin seçimi, ne de onun seçimiydi…
İçi yanıyordu alev alev. Her gördüğü çocuk, her baktığı öğrenci onu uzun uzun düşündürüyordu. Onun yavrusu da öyle olabilseydi! . Ah! Sihirli bir değnek olsa da Mehmet’i normale dönse. Keşke sevmeyi, sevilmeyi öğrenebilseydi…
Deniz öğretmen düşündü, düşündü, düşündü… Günlerce, gecelerce düşündü. Bu yürek acısına nasıl çare bulunur diye. Şu kapkara gördüğü dünya nasıl aydınlanır diye. Öyle bir şey yapmalıydı ki hem Mehmet’e faydası olsun, hem kendine, hem insanlığa.
Ve bir gün kararını verdi Deniz öğretmen öğretmenliğe geri dönecekti. Mehmet ile ilgilenebilmek için işinden ayrılmıştı. Bir süre zarfında Mehmet özel eğitim almış, anne ve babasının yardımıyla oldukçada ilerleme kaydetmişti.
Çivi çiviyi söker derler. Deniz öğretmen işine geri döndü. İşine dört elle sarıldı. Her öğrenciye daha farklı bir gözle bakıyordu artık. Daha sevgiyle, daha sıcak, daha şefkatle. Her birini bir birey olarak görüyor, onları önemsiyor ve kişiliklerini geliştirmeyi, onları sosyal ortama hazırlamayı bir görev kabulleniyordu.
Önceleri öğretmenin görevinin belli şeyleri öğretmek olduğunu düşünenlerdendi belki. Ama bunun kendisi bile farkında değildi. Mehmet’le yaşadığı deneyimden sonra öğretmenliğe daha farklı bakmaya başladı. İşini daha da sevdi. Özellikle özürlü öğrencilere yardımcı olmayı, onları hayata hazırlamayı,toplumu özürlülerle ilgili bilinçlendirmeyi hayatının amacı saydı.
Deniz öğretmen hala aramızda. Şu an bir ilköğretim okulunda öğretmen. Hayatından memnun. Öğrencilerini çok seviyor, öğrencileri de onu. Onlara bir arkadaş kadar yakın. Seviyor ve seviliyor ve daha da güzeli “paşa” sı “canının içi”,”Mehmet’i” ona artık öğrencileri gibi “ANNECİĞİM,SENİ SEVİYORUM! ..” diyebiliyor….



Derya AKGÜN
KoC
KoC
Admin

Mesaj Sayısı : 341
Yaş : 30
Kayıt tarihi : 12/12/07

https://kankiyiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz